İlk 2 haftamızdan sonra araya Kurban Bayramı tatili girdi. Tam da arada üşütüp dönünce, tatilin ilk günlerinde azimle başladığım günde yaklaşık 1 saatlik çalışmalarımın devamını getiremedim ve fazla da ilerleme kaydedemeden kursun 3. haftasında, 5. dersindeki yerimi aldım.
Geçen 2 haftaki eğitmenlerimizden farklı bir eğitmenle kursa tekrar merhaba dedik. Ali İpin, devlet tiyatroları sanatçısı, film ve dizi oyuncusu. Türk dizilerini takip etmememden olsa gerek siması bana fazla aşina değildi. Tiyatro sevdam ise daha yeni yeni yeşermekte olduğu için, kendisini tiyatro oyunlarından çıkarabilmem maalesef düşük bir olasılıktı ve de öyle de oldu.
Dersimize, ünlü ve ünsüz çalışmalarımızı daha önce bitirmiş olduğumuz için, kısa bir tekrarla başladık. İlgili alıştırmaları bir süre tekrar ettikten sonra, akıcı konuşma alıştırmalarına geçtik. Daha önceden de değindiğim gibi, halk dilinde tekerlemelerin karşılığı bunlar. Sıra sıra, çeşitli tümceleri okuduk veya okumaya çalıştık. Bu yine ara ara yapmış olduğumuz, muhtemelen de bir çoğumuzun evlerimizde kendi kendimize çalışmış olduğu bir alıştırmaydı. Ders aslında sonraları daha ilginç bir hal aldı. Tekerlemelerden sonra, duygu katarak, vurguya dikkat ederek okumamız gereken metinler gelince hemen hepimiz afalladık. Tekerlemeleri bir şekilde düzgün okuyabilsek de, maalesef duygu katma konusunda fazla başarılı olamadık. Burada yaptığımız alıştırma, bize verilen belirli bir cümleyi, farklı duygular katarak 5, 6 ya da daha fazla şekilde okumak, söylemek. Bu duygular kızgın, sevecen, mutlu, sitemkâr, ve üzgün gibi oldukça çeşitliydi. Aslında günlük hayatımızda, bunu sık sık farkında olmadan yapıyoruz ama sırf buna konsantre olunca, tabii bir de bunu işin pirinin önünde, ve de bir sınıf ortamınca yapmaya kalkınca, insan ister istemez kendini frenliyor, muhtemelen sosyal baskıya yenik düşerek kişisel, özel olduğunu düşündüğümüz duygularımızı, fazla tanımadığımız insanlar önünde paylaşmak istemiyoruz. En azından benim konu hakkındaki kişisel düşümcem bu. Dışarıya, toplum içine çıktığımız zaman kendimiz olmaktan ziyade, belki de güçlü bir insan profili çizmeye çalışıyoruz. Bunu da duygulardan tamamen arınmış, kendinden dışarıya bir sır vermek isteyen bir insan mı oluyoruz acaba? Bilemiyorum.
Pazar günkü dersimiz de ise yine farklı bir eğitmenimiz vardı. Altan Varol. Yaş itibariyle maalesef kendisini radyolardan dinleme imkanı bulamadığım, bunu da kendisini tanıtmasından, bende bıraktığı izlenimden sonra farkına vardığım, kusursuz Türkçe’siyle, bana ve kurs arkadaşlarıma unutulmaz bir 3 saat yaşatan, 1965 yılında TRT İstanbul Radyosu’nun açtığı ilk spikerlik sınavını kazanarak radyoda çalışmaya başlayan ve 1994’te de başspiker olarak emekliye ayrılan efsaneleşmiş diyebileceğim bir insan Altan Varol. Kendisinin de belirttiği gibi yaşı 30 ve daha üstünde olanlar, muhtemelen öyle veya böyle bir şekilde radyodan dinlemişlerdir kendisini.
Derse geçecek olursak, daha önceki derslerimizin aksine bu 6. dersimizde, metin okumak yerine, kendisinin 40’ı aşkın yıllık tecrübesiyle bizlere verdiği taktikleri not aldık. Nasıl bir düzenli hayata sahip olunabileceği, bunun ne yönde bize fayda sağlayacağı, konuşurken, metin okurken, topluluk önünde nelere dikkat etmemiz gerektiği, bu konularda kendimizi nasıl geliştirebileceğimiz, ne tür çalışmaların daha yararlı olacabileceği gibi hususlarda önemli tiyolar aldık. Sonrasında sanırım spikerlere ya da spiker adaylarına uygulanan bir sınav örneğini uyguladık. Yaygınca yanlış bilinen ve yanlış kullanılan kelime, cümle, kurallarla ilgili bir sınavdı bu. Ben kendime güveniyordum, ama yine de yanlışlarım doğrularımdan fazla çıktı. 🙁 Son olarak da, tekerlemeler başlığıyla içinde yaklaşık 20, 25 tane tekerleme bulunan bir alıştırma kağıdıyla o günlük dersimize son noktayı koyduk.
Serinin diğer girdileri için:
- Diksiyon Kursu
- Diksiyon Kursu 1. Hafta
- Diksiyon Kursu 2. Hafta
- Diksiyon Kursu 4. Hafta
- Diksiyon Kursu 5. Hafta
- Diksiyon Kursu Değerlendirmesi
Bu yazı toplamda 6930, bugün ise 0 kez görüntülenmiş.
Leave a Reply