Yazarımız Buyruk, kumral saçlı, ela gözlü, solak, hedef odaklı, enerjik, hiperaktif, dürüst, hayli motive, disiplinli, kararlı, sportif, yeni şeyler okumaya/öğrenmeye meraklı, aşırı hızlı konuşan, kararlı, hırslı, ufak tefek, kendi halinde bir insanoğlu…
Yukarıya bakıyorum da, kendimi nasıl da betimlemişim, hâlâ hayret ediyorum. Duyan, okuyan da robotumsu biri sanacak. Neyse, kısaca özetlemek gerekirse, bendeniz, yeni olgulara, kavramlara meraklı, sürekli merak eden, sorgulama amacı içerisinde olan ve yeni şeyler öğrendikçe de bundan mutluluk duyan, mesut olan biriyim. Sıfatlara yönelecek olursak ise:
Bir yazar, blogcu, bilgisayar programcısı, üniversite öğrencisi, Erasmus öğrencisi –> gezgin, yarı-zamanlı yazılım geliştirici, basketbolcu, masa tenisçisi, fotoğrafçı, NBA meraklısı, okuyucu, sıkı bir dizi takipçisi (eskiden Friends, şimdileri Prison Break, Lost, How I Met Your Mother, Nip/Tuck, 4400, My Name is Earl, 24, Numb3rs, Gilmore Girls, Coupling), eskisi kadar olmasa da hâlâ bir sinemasever, bir web tasarımcısı…
Buyruk daha ufacık, tefecik bir çocukken, Balıkesir’in sokaklarında futbol top peşinde koşturmaya yeni başlamışken, ailesinin işi nedeniyle İzmir’e taşınır. Büyük şehir havasını ilk kez o zamanlar solur. O kargaşayı, o koşuşturmayı az da olsa görme fırsatı olur. İlköğrenimin ilk yılını Karşıyaka’da Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda tamamladıktan sonra, yine işsel nedenlerden tekrar memleket Balıkesir’e döner. Geri kalan 4 yılı Mehmetçik İlköğretim Okulu’nda geçirir. Zamanın önemli sınavı, Anadolu liselerine giriş sınavında başarılı olarak Sırrı Yırcalı Anadolu Lisesi’nde okumaya hak kazanır. Hazırlık denen nimetin faydasıyla İngilizce ile erken yaşta tanışır. Sonraki senelerde de Almancası’nın temellerini burada atar. İzmir’de öğrenmeye başladığı favori sporu basketbolla tekrar bir araya gelir. Ortaokul biter liseyle birlikte ÖSS heyacanı başgösterir. Türkiye’nin alışageldiği tabloya uyar, dersane + okul kombinasyonuyla 2 sene geçirdikten sonra 3 saatlik maratonu koşar. Akabinde hemen tercihler gelir. Başlarda biraz kararsız dakikalar yaşasa da, Bilg. Müh. ve İstanbul kelimeleri ağır basar sonucunda. Sonuçlar açıklanır: Marmara Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği.
Birkaç ay sonrasında İstanbul yoluna düşülür. Programlamayla tanışmış olur böylece. Java, C, veritabanı derken sınıf yükselmeye devam eder. Yarım kalmış olan Almanca’sını da hafta sonu kurslarıyla geliştirmeye devam eder. 3. sınıfa geldiğinde, trend olma yolunda ilerleyen “blog” furyasında bir yer edinmek ister. “E, olmuşken, kendi adımızdan olsun yav!” diyerek “buyruk.net” i hayata geçirir. Ufaktan, yavaştan girdiler girmeye, işi öğrenmeye başlar. Senin sonlarına doğru departmanın Erasmus programı çerçevesinde 3 üniversiteyle anlaşmasıyla birlikte yıllardır beklediği yurt dışına çıkış kapısı aralanmış olur. Başvurular yapılır, sınavlara girilir (Bkz: Nasıl Erasmus Öğrencisi Olabilirim), karşı okuldan kabul belgesinin de gelmesiyle, ümitler iyice yeşerir. Sırada vize engeli vardır. Yazın sonuna doğru istenilen belgeler hazır edilir, başvuru yapılır (Bkz: Almanya Vizesi İsteyeeeen!). Bir aylık bir bekleme süresinin ardından vizede de bir sorun çıkmayınca, uçak bileti alınır (Bkz: Şimdi Sıra Uçak Biletinde), uçuş tarihini beklemeye başlar. Günler sonra yurt dışı macerası başlamıştır.
Furtwangen/Almanya, muhtemelen bu sene burada olacaktır kendisi. Hochschule Furtwangen öğrencisi olarak. Kendisine bu yeni macerasında iyi eğlenceler diliyor, gezginliğinin Almanya hudutlarıyla sınırlı kalmamasını umuyoruz. Hoşça kal!
En son bir sene önceki şekliyle kalınca, haliyle Almanya’dan ve Furtwangen’dan bir eser yok. Şimdi dönmüş olduğuma göre, oralardan da izninizle biraz bahsedeyim. Vize başvurumun olumlu sonuçlanıp sonuçlanmadığını bilmiyorken almıştık uçak biletini aslında. Zaten pasaportum da gidiş tarihimden 1 hafta kadar önce gelmişti. Kalan sürede, ülkemi terketeceğimin, 1 yıl -2 dönem- boyunca tamamen başka bir ülkede, başka bir kültürde yaşayacağımın bile farkında değildim. Daha önce bir kere bile yurt dışına çıkmamış birisi için, büyütülecek tarzda önemli bir mesele aslında. Ama sanırım gidilecek ülkenin Almanya olması da bunu biraz hafifleten bir unsur. Gitmeden önce, Furtwangen ile ilgili neredeyse hiçbir araştırma yapmamış, bilgi toplamamıştım. Zaten vize çıktığını öğrenene kadar da bir rüya, bir serap, gerçekleşmeyecek bir hayal gibiydi bütün bu seferberlik. Sonrasında bir şekilde bunları atlatıp uçağa binip Furtwangen yoluna düştük. Şehre, -pardon köye- vardığımızda biraz dumura uğramıştık, ufacık bir kasabadan farkı yoktu. Başta yadırgasak da, alışmamı hızlandırıcı bir etkendi bu. Sonrasında öğrencilerle tanışmak, derslere gidip gelmek, tatillerde, boş zamanlarda hem Almanya’yı, hem de Avrupa’yı gezme çabasıyla geçirdim 1 yılımı. Neticesinde okulum bir yıl uzamış oldu, ama gerçekten de değdi doğrusu. Belki de hiçbir zaman böyle bir şans elime geçmeyecek, böyle dolaşamayacak, bu heyecanları tadamayacaktım. Sonuç olarak son derece beni tatmin ve memnun eden 1 yıllık bir maceradan sonra yeniden İstanbul’dayım. Bu senem de, mezun olma ve aynı zamanda iş dünyasına alışma/ısınma çabalarıyla geçecek. Hepimize kolay gelsin!
Leave a Reply