NBA’de playoff heyecanı son sürat devam ederken, geldik konferans finallerine. Doğuda geçen sene olduğu gibi Miami – Detroit, batıda ise Dallas ve Phoenix eşleşti. Bu eşleşmelere tabii ki tuttuğum takım, Miami’den, yani doğudan başlıyorum.
Miami vs. Detroit: 3 – 1
Let’s Go HEAT!
Flash, Diesel, Tonie, White Chocolate, the Glove, Zo ve Miami’nin beyaz akşamları. Seri otoriterilerin hiçbirinin tahmin etmediği şekilde Miami lehine 3 – 1’e geldi. Miami tarafı, taraftarları haricinde herkes şaşkın, Detroit istediği taktirde istediği maçı kazanır diyenler hayretler içerisinde. Ama Miami’m bunu başardı. Wade ve Shaq önderliğinde seriyi 3-1’e taşımayı başardı. 1 haftalık dinlenmenin takıma son derece olumlu yansıdığı ortada, Shaq faul problemine girmiyor, Wade %70’lere varan bir şut yüzdesiyle oynuyor. Şu ana kadar her şey olumlu, her şey pozitif. İşler böyle giderse, 4 – 1 ya da 4 – 2 bu seriyi alırız. Detroit cephesinde ise beklenilmeyen olaylar cereyan etmeye devam ediyor. En uyumlu, birbirini en iyi tanıyan takıma, ilk 5’e sahip denilen Detroit’te kazanlar kaynamaya başladı. Maç öncesinde Sheed’i ne kadar normal karşılasam da, Prince ve Big Ben gibi sessiz sakin, işine bakan oyuncuların da koçları Saunders hakkında olumsuz görüşler beyan etmeleri hiç de hayıra alamet değil. Maçı izlerken de bunu fark edebiliyorsunuz. Detroit’te, bu takımda bir şeyler eksik diyorsunuz. Normal sezondaki gibi değil takım. Takım ruhu mu, kazanma hırsı mı? Nasıl adlandırılır bilemiyorum ama bir yerlerde bir sorun olduğu belli. Üstüne üstlük de Wade ve Shaq bu kadar formdayken, Detroit’in tur şansı giderek azalıyor. Şimdi yine bıçak kemiğe dayandı. Son iki üç senedir, geçen seneki final serisinin 7. maçı haricinde çekirgenin performansı dudak ısırtıcıydı. Bakalım bu seferki performansı nasıl olacak. Sıradaki maç da kendi sahalarında, bunu bir itici güce çevirebilirlerse, belki yine zıplayabilirler. Ama seriyi geçmek için yetecek kadar bir zıplama olur mu? Pek sanmıyorum.
Dallas vs. Phoenix: 2 – 2
Nowitzki ve tabii ki JOSH HOWARD. Her ne kadar Miami’li olsam da, Dallas’ın genç, dinamik, enerjik, agresif takımını, oyuncularını bütün sezon takdir ettim. Hatta pek şans tanınmasa da batıdaki favorim olduğunu söyleyip durdum. Sabahki maçı saymazsak (: da, -orada da her ne kadar Dallas’ın gününde olmadığı ortada olsa da, hakem hatalarının -büyük çoğunluğu Phoenix lehine- maçın başabaş gittiği anlarda, ibrenin Phoenix lehine dönmesinde etkili olduğu su götürmez- özellikle SAS serisinde en azından Batı Şampiyonluğunu hak ettiklerini ve de istediklerini gösterdiler. Nowitzki’nin bu sabahki tutukluğunu bir daha tekrarlamasının pek fazla olası olmadığını, Phoenix’in pilinin de seriyi almaya yetmeyeceğini düşünecek olursak, Dallas’ın NBA finallerine çıkmaması için fazla bir neden göremiyorum. Beni bu seride asıl şaşırtan ise, Phoenix’in bu kadar direnip seriyi 2-2’ye getirmeyi başarması oldu. Uzunsuz bir takim, Amare yok, Kurt yok, Raja 2 maç oynamadı, bunlara rağmen bu direnişi gösterebiliyorlar. Helal olsun! Bir de bu oyuncuların tam verimle oynayabildiklerini, maçlara tam kadro çıktıklarında olabilecekleri pek hayal edemiyorum. İnşallah seneye hepsi sağlıklı olur da, bunu da tecrübe etme şansını da yakalarız…
Bu yazı toplamda 5184, bugün ise 13 kez görüntülenmiş.