Ülkemizde birçok farklı kesimden, etnik kökenden, değişik gelir gruplarından insanları görmek neredeyse hemen her yerde mümkün. Tabii söz konusu İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerimiz olunca, kapsama alanı iyice genişliyor.
Başlıktaki soruyu dönem dönem kendime soruyorum. Öylesine enstantanelere denk geliyorum ki, bu ülke ne çileler çekti, ne badireler atlattı, başka bir millet olsa çoktan huniyi kafaya takmıştı dedirtiyor; öylesineleri de var ki, görünce şaşkınlıktan ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi bilemiyorum, insanların bu kadar ben merkezli olup diğer insanların var oluşlarına saygı duymamalarına, gösterilen iyi niyete burun kıvırmalarına, hatta o kıvırdıklarını burunlarının anlamsız derecede kalkık olmasına zerre kadar anlam veremiyorum.
Bu kadar girizgah yaptıktan sonra, bu yazıyı yazmama neden olan olaya geçeyim.
Bir Cumartesi günü öğleden sonra, arkadaşlarımı ziyaret etmek için Şişli’ye gitmiştim. Evin hemen yakınındaki markete girip birkaç ufak atıştırmalık almaya niyetlendim. (Aylardan ramazan olunca niyetlenmek fiilini kullanmak geldi içimden) Bendeniz reyonların arasında dolaşıp neler alabileceğime karar vermeye çalışıyordum. Bu sırada muhtemelen üniversitenin henüz ilk yıllarını okuyan veya okuyacak olan, 10’lu yaşların sonunda, bu değilse 20’lilerin başında olan bir ablamız teşrif ettiler. Zaten çantasını kolunda konumlandırdığı bölge ve bununla birlikte yürüyüşü, hatta jest ve mimikleriyle kendisini hakkında bir önyargı oluşturulmasına olanak tanıyordu. Bu olasılığı en azındaın o an için pas geçtim.
Marketi iyice karış karış dolaşıp alacaklarıma karar verdikten sonra, kasalara doğru yöneldim. Hanım kızımız da çoktan alacaklarını seçmiş, kasa sırasında beklemeye başlamış o arada. Benim sıraya girmemle beraber sıra kendisine geldi ve kasiyer sırayla aldığı birkaç parça ürünü seri şekilde okutmaya başladı. Tam olarak neler aldığını hatırlamıyorum, sadece kahve gördüğümü biliyorum. Onun haricinde ise küçük birkaç şey daha almıştı. Evet buraya kadar her şey normal. Kasiyer ürünleri geçirirken bir market görevlisi de kızımıza aldıklarını poşetlemesinde yardım ediyordu. Bu işlem tamamlanıp ödeme de yapıldıktan sonra beni şaşkınlığa düşüren olay gerçekleşti.
Eşyaların poşetlenmesine yardım eden arkadaş muhtemelen ağırlık olarak 2 kg’yi bulmayan, hacim olarak da son derece taşınabilir duran poşetleri alarak, sevgili kahramanımız ile beraber yola düştüler. Evet bazı marketlerin bu tip hizmetleri var ama şahsen ben hiç kullanmadım, etrafımda kullanan bir tanıdığım da olmadı. Sadece taşınma konusunda yardıma ihtiyacı olabilecek yaşlılar ve engellilerin kullandığını gördüm. Ama buradaki gibi 2 kg’lik poşeti taşımak için 20 yaşında birinin her ne kadar meslek tanımında olmasına rağmen bir görevliyi bu şekilde kullanmasını çok kabul edemiyorum.
Herkes farklı koşullarda yetişiyor bu aşikar, aynı şekilde herkesin insanlara duyduğu saygı ve hoşgörü de farklı seviyelerde. Böyle olunca herkesten aynı olumlu tepkileri beklemek biraz fazla pembe gözlükler arkasında kalmak oluyor. Böyle bir niyetim yok. Ama yukarıda bahsettiğim gibi bir hadise olduğunda da insanların biraz da olsa saygılı olmalarını beklemek herkesin hakkı. Gerçekten de bazen fazla şımarıyoruz, elimizdekilerin kıymetini bilmiyor, belki de fazlasıyla anı yaşıyoruz, sürekli “carpe diem”, “seize the day” gibi sloganlara sıkı sıkı sarılıyor, bırakmıyoruz. Tabii ki gidip Afrika’daki açlıktan, bir sürü ülkede milyonlarca insanın geçim sıkıntısı yaşamasından bahsedip bu şekilde bir kıyaslamaya gitmeyeceğim. Sonuçta herkes bir şekilde çabalıyor, didiniyor, uğraşıyor, öğreniyor, para, statü kazanıyor. Bunların sonucunda da hak ettiğini düşündüğü hayat koşullarında yaşamak istiyor. Bu konuda tarştışacak ya da buna itiraz edecek değilim. Minimum koşullarda yaşayıp paramızın gerisini bağışlayalım da diyecek değilim. İstediğim sadece biraz saygı, insanlara, çevreye, hayvanlara, canlılara, bitkilere saygı ve tabii ki aynı zamanda da empati!
Bu yazı toplamda 3519, bugün ise 0 kez görüntülenmiş.
Leave a Reply