Özellikle son zamanlarda daha da belirgin bir şekilde kabaran, “Kişisel Gelişim” merakım, tabii ki takımdaşımın da dikkatinden kaçmamıştı. En son da Oğuz Saygın’ın Hafıza Teknikleriyle Beyin Gücünü Geliştirme adlı kitabı ile ilgili bir yazı yazınca da, Oğuz Bey’in kitaplarından daha önce okuğunu, aynı zamanda da yine kişisel gelişim konu başlıklı başka kitapları da olduğunu, arzu ettiğim takdirde de benimle paylaşacağını belirttiğinde benim de cevabım elbette “Evet” oldu. Böyle bir fırsatı tepecek değildim ve takımdaşımın zevkine güveniyordum en önemlisi. Yalnız önümde sadece bir koşul vardı, bunca kitaba ulaşmamın önünde. Bütün diğer kitapları okumadan önce “Göğü Delen Adam Papalagi”yi okumam gerekiyordu. Zaten bunu söylerken takımdaşımın yüzünü, yanaklarındaki sevinç kıvrımlarını görünce, az önce belirttiğim gibi otomatikman bir “Evet” tetiklenmiş oldu.
Böylece başladım bu kitabı okumaya. Elimdeki 3. Basım, 1989 tarihliydi. Kitabın haline bakarak da bunu az çok tahmin edebiliyordum aslında. Kitapyurdu’na başvurduğumda ise yine Ayrıntı Yayınları’ndan, yeni kapak tasarımıyla beraber 2008 baskısının olduğunu gördüm. Muhtemelen de yakın zaman içinde kitaplığıma katmış olacağım bu yeni basım ürününü.
Orijinal dili Almanca olan bu kitabın ilk basım tarihi ise 1920. Erich Scheuermann isimli yazarımız, çocukluğunda ve gençliğinde hep resim yapar, yazı yazar dururmuş. Hayatı boyunca da bu şekilde devam etmek istermiş. Ailesi imkanlarını zorlayarak onu ressamlık eğitimi alabileceği okullara, akademilere göndermesine rağmen, okullar ona hep sıkıcı ve fazla disiplinin bir göstergesi olarak gelmiş. Şehir şehir dolaraşak kendisini daha özgür hissedeceğini, daha bir “ilhamlı” olacağını söylemiş. Öyle de yapmış. Sonra yine bu gezilerinin birinde bir genç kızla tanışmış, birbirlerine aşık olup evlenmişler. Kızın ailesinin de durumu hayli iyi olunca, esas oğlanımıza istediklerini yapmak için fırsat doğmuş. Ama bir zaman sonra yine gezginlik duyguları ağır basınca bu sefer ülke dışına çıkmaya karar vermişler. Talihsiz bir haber almışlar sonrasında. Bayanın sağlık sorunları nedeniyle ülke dışına çıkması yasaklanmış. Anlaşmışlar, Scheuermann 1 seneliğine ayrılmış ülkeden. Gezmiş de gezmiş, sonrasında bir zaman bu kitabı yazmasını sağlayacak Samoa takımadalarına gelmiş. Son derece ilkel hayat ona garip gelmiş, o da yerlilere. Köyün şefi yazarımızın en yakın arkadaşı olmuş. Günler geçtikçe şefin hayranlıkları daha da artmış. Sonunda bir şekilde bunları not almaya başlamış, bir nevi günlük tutmaya başlamış. Beyaz adamın yaptıklarını, sahip olduklarını, kendi kültürü, kendi diliyle yazıya dökmüş. Bizim alışık olduğumuz nesneleri, kavramları öylesine güzel, öylesine masumane bir şekilde açıklamış ki, okurken insanın yüzünde bir gülümseme oluşmaması pek olası değil. Sanki 2 yaşında bir çocuğun yetişkinlerin dünyasını değerlendirmesi gibi.
Şef bu notlarını, yazar adadan ayrılırken hediye ediyor kendisine. Yazar da gezisi bitip ülkesine döndükten sonra, bunlardan bir kitap yazıyor. O dönem Avrupa’sında oldukça adından bahsediliyor. Hatta yazarın, bu kitabı tamamen kendi hayal dünyasına dayanarak yazdığı iddiaları ortaya atılıyor. Yalanlanan bu iddialar doğru olsa bile gerçekten okunmaya değer bir yapıt çıkmış ortaya. Nesne tasvirlerinden sonra, para, zaman gibi daha soyut kavramları ve günümüzün çözülemeyen en büyük sorunlarını betimlemesi ise kitabın can alıcı noktası olmuş bence. Bir otuşta bitirilebilecek bu kitabı, havaların da ısınmasıyla beraber bir ağaç altında, çimenlerin üstünde, etraf da bir şekilde biraz nemliyse, o güzel toprak kokusu eşliğinde bahara başlangıç menüsü olarak değerlendirmenizi tavsiye ederim.
Kitabı satın almak için: Kitapyurdu
Bu yazı toplamda 5596, bugün ise 0 kez görüntülenmiş.
Leave a Reply