Bu hafta sonu da, 2 haftalık sınav haftasının ortasındaki hafta sonu olmasına rağmen, hareketten, aktivitelerden kendini alamadı. Gerçi bunda 2. haftadaki tek sınavımın Cuma günü olmasının da büyük payı var, ama yine de sınav haftasında bile bu kadar eğlenceye yer ayırabilmek çok hoş.
Not: Aslında bu yazı, bir evvelki hafta sonunu anlatmaktadır. Yazım ve kontrol işlemleri biraz uzun sürünce, anca şimdi yayımlayabiliyorum. Anlatılan hafta sonu: 30 Kasım – 2 Aralık
Cuma:
Hafta sonu Cuma günü başlamaz mı? Bence de başlar, biz de başlattık zaten. Cuma günkü Compiler sınavımın ardından, evde kısa bir dinlenip Şişli yollarını tuttum. Daha Almanya’ya gitmeden önce yapmak istediğim, fakat araya çeşitli sebeplerin girmesiyle, bir türlü gerçekleştiremediğim diksiyon kursuna kayıt için düşmüştüm Şişli yollarına.
Caddeyi bildiğim için direk olarak apartman numarasından çıkarmak istedim ama başarılı olamadım maalesef. Hatta cadde üzerinde bir yerde 9, 11 diye giden numaraların birden 18’e geçtiğini görünce de bu sevdamdan vazgeçtim. Bu macera sonrası, telefonla arayıp tam olarak yerini öğrendiğimde biraz şaşırdım. Ben daha çok binanın dışında, büyük bir tabela beklerken, binayı bulduktan sonra neredeyse A4 boyutlarında bir şeyle karşılaşınca hatamı anladım. Sonra kısa süre içerisinde kaydımı yaptırdıktan sonra Simit Sarayı’na yöneldim. Akşam yemeğimi alışılmadık(?!) bir şekilde simit ile yaptıktan sonra da Cevahir’in yolunu tuttum. Bizimkilerin gelmesini beklerken de, bir süredir okumakta olduğum Tubitak Yayınlarının Charles Darwin adlı biyografi kitabını bitirdim, o arada zaten bizimkiler gelmeye başladı.
Bu sefer yemek yeme sırası onlardaydı, her zamanki kısa karar verme devresinden sonra, yemek katlarından birinde bir yere oturduk. Yemekler bittikten sonra da, aşağıdaki eğlence katına yöneldik. Ben ne kadar iyi oynayamadığımı söylesem de, beni ikna ettiler bir şekilde ve langırt masalarının başına geçtik. İlginç olansa oynadığımız 4 maçın hepsini benim olduğum takımların kazanmasıydı. Şansım yaver gitmişti.
Sonrasında tabii ki benim favorim olan basketbol geliyordu. Kadıköy’deki Atlantis Bowling’de ilk olarak tanıştığım ve hatrı sayılır sayıda oynadığım bir oyundu. Her ne kadar Dirk’in çocuksu olarak adlandırmasına aldırmadan, takımdaşım ile birlikte o anki rekoru kıracak kadar sayı üretebildik. (: Gerçi sonradan öğrenecektik ki, skorlar muhtemelen ki her gün sıfırlanıyor. Olsun en azından bir şeyi başarmıştık.
Günün son aktivitesi olarak da İstiklal’e yollandık. Tabu ve birayı iki isteğimiz olarak belirledik ama maalesef ki, ikisini birden gerçekleştirebileceğimiz bir yer aklımıza gelmedi. 🙁 -Bilen varsa ses etsin- sonra tabunun daha ağır bastığına karar verdik. Yeşilçam’dı bu seferki hedefimiz. Tahminimizden çok daha boş ve sessizdi. Heyacanımız, tabu setini görene kadar devam etti. Kartların renginin bile değişmeye başladığını setin yaşı en azından 5 falan olmalıydı. Yine de oynadık. Takımdaşımla takım olmuştum bu sefer, ama maalesef galibiyeti kucaklayamadık. Saatin de ilerlemiş olmasıyla o günlük eğlencemize noktayı koyduk.
Cumartesi:
Ender’in sürpriz askere uğurlama yemeği. Kendisinin dediğine göre de sezmemiş, gerçekten de bir sürpriz olmuş ona. Sanırım sadece birkaç kişi olacak diye bekliyordu. Üsküdar’daki Dilruba Restoranı’ndaydı yemek. 4 kişilik grubumuzda kimse yolu bilmiyordu. Biz de akıllıca olduğunu sandığımız, taksiyle gitme işine koyulmuştuk ki, bir taksiye binebilmek için 25 dakika kadar cebelleşince, bu kararımızı sorgulamak durumunda kaldık. Sonunda geç de olsa varabildik restorana. Gerçekten de çok güzel boğaz manzaralı bir yer. Uzun zamandır görüşemediğim sınıf arkadaşlarımla hasret giderdim. Tabii ben Almanya’dayken hemen hepsi mezun olmuş, an itibariyle de çalışıyorlardı.
Yemeklerimizi yedikten, muhabbetimizi de ettikten sonra, ayrıldık. Bu sefer tabanvayın gücünü kullandık ve Fethi Paşa Korusu’nun oradan da otobüse binince sorun hallolmuş oldu. Yine İstiklal’e yollandım. Murat’ı ziyarete gelen Balıkesir Gençliği Hulki, Caner, Ertunç 3’lüsüyle buluştuk ve Nevizade’de de bira kararını almak fazla uzun sürmedi. Balıkesir’in yavaş ve hantal yaşantısından sonra İstanbul ve özellikle Nevizade onlara da oldukça hızlı gelmişti. Bana hâlâ da öyle geliyor. Fakat uzun bir süre takılamadık, geceyi otobüste geçirdikleri, ondan sonra da sürekli yürüdükleri için yorgundular. Cumartesi gecesi de bu şekilde noktalanmış oldu.
Pazar:
Cevahir sahnesiyle ilk kez tanışma şansım olacaktı. “Çok Yaşa Komedi” adlı oyuna biletlerimiz vardı. Takımdaşımla bir türlü doğru dürüst haberleşemeyip sonunda geç kaldık, oyunun 2. kısmına yetişebildik anca. Arayı beklerken de yine aşağıdaki eğlence katına uğradık, buz hokeyi ve basket yaptık bu sefer. Buz hokeyinde ilk oyunu alsam da, 2. oyunda takımdaş boyumun ölçüsünü aldı.
İlk bölümde bizimkilerin oldukça sıkıldığını öğrendikten sonra, geç kaldığımıza o kadar da üzülmemeye başladık. Yine de fena bir oyun değildi, aslında oyunu değerlendirecek kadar göremedim de denebilir. Zaten kısa olan bir oyunun sadece yarısını izleyebiliyorsanız, bir şeyleri değerlendirmek için yeterince veriye sahip değilsinizdir. Bu nedenle açık kapı bırakarak, oyunun 3 kişilik hoş bir komedi olduğunu ekleyeyim.
Sonrasında hepimizin karnı zil çalıyordu. Şu anda kimin önerisiydi maalesef hatırlamıyorum, ama “Arnavutköy’de Balık” fikri oldukça cazipti. Aplaçık‘ın önerisiyle, herkesin de oybirliğiyle, “Arnavutköy’de Balık” fikri kabul edildi. Ben de böylece uzun zaman sonra tekrar balık yeme zevkine kavuşacaktım. Tabii tonbalığı hariç. (: Mekanın gediklisi, takımdaşım liderliğinde yola koyulduk, Akmerkez’e kadar otobüsle, sonrasında da tabanvay ile sahile intikal ettik. Baştan biraz yer bulmak konusunda sıkıntı yaşasak da, sonra Adem Baba’nın yeni açılan bir şubesinde kendimize yetecek kadar yer bulup yemeklerimizi yedik. Oybirliğiyle mezgit kararı çıktı. (: Gerçekten de tadı damağımda hâlâ.
Türk kahvelerimizi de yudumladıktan sonra, Erol’un sonraki gün sınavının olması nedeniyle, Gözde’yle ikisi aramızdan ayrıldılar. Sonrasınra, sahilde yürüyüp biraz da fotoğraf çekme fikri, havanın biraz fazla serin olması nedeniyle suya düştü. Ancak bir durak mesafesi gidebildikten sonra, otobüse binip Beşiktaş yollarına düştük. Akabinde de soluğu Ozan’ın öneriyle Çıtır Kafe’de aldık. Balık sonrasında susuz kalmış vücutlarımızın ilacını orada bulabildik. 2 saat kadar oturup muhabbet ettik. Saatin biraz daha ilerlemesiyle, Pazartesi sendromu başgösterince de herkes kendi evinin yolunu tuttu.
Sınavlarımın, normal ders günlerinden farklı günlerde olması nedeniyle, işe gideceğim günler bu haftalık değişecekti. Bu nedenle fazla geçe kalmadan etrafı toparlayıp haftanın Pazar günü kuşağı filmi olan, “Thank You for Smoking” – “Sigara İçtiğiniz İçin Teşekkürler” adlı filmle bu dopdolu hafta sonuna noktayı koydum. Film hakkında daha ayrıntılı bilgi için: Burası
Bu yazı toplamda 7446, bugün ise 0 kez görüntülenmiş.
Leave a Reply