İşte bu gibi anlar, ülkeyi tekrar bütünleştiren anlardır. Sporun ne kadar güçlü bir araç olduğu Çek Cumhuriyeti maçından sonra tekrar ortaya çıktı. Üst üste gelen 2 galibiyetle ülke tekrar kenetlendi, tekrar 2002 Dünya Kupası ve 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası havası esmeye başladı.

Maçı, mezuniyet törenim nedeniyle beni ziyarete gelen ailemle birlikte izledim. Evde televizyon olmadığı için dışarıda bir restoran/bar tarzı bir yerde izledik. Normalde mümkün olduğunca bu gibi yerlerde maç izlemekten kaçınırım. Havasız ortam, insanların takımları uğruna birbirleriyle atışması vs. gibi nedenler her zaman gözümde büyümüştür. Ama herkesin yüreği 1 olunca bunların da pek bir önemi kalmıyormuş.
Birkaç gün önce uzatma dakikalarında attığımız golle geri gelerek kazandığımız İsviçre maçı sonrası, moralimiz oldukça yüksekti, yabancı basın bizden bahsetmeye başlamıştı sonunda. Yerel basından da övgü dolu sözler yükseliyordu. Bunların eşliğinde, daha önce tarihimizde şansımızın hiç tutmadığı Çekler’in karşısına çıktık.
Yine maalesef klasikleşmeye başlayan şekilde yenik duruma düştük. Oyunumuzu bir türlü oturtamadan, yavaş yavaş atak yapmaya başladığımız 2. yarıda kontra atak sonrası 2. golü de gördük kalemizde. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Türklüğümle bir kez daha gurur duymamı sağlayan olaylar silsilesi arka arkaya geldi. Bunu emin olarak söylüyorum ki, 2 maçtır yaptığımızı, özellikle son maçtaki geri dönüşümüzü kolay kolay Türkiye’den başka bir takımın yapabileceğine inanmıyorum. Niye mi? Çünkü bunun için kalite, teknik, kondisyon vs. gibi unsurların ötesinde bir güce ihtiyaç var. Bu da milli takım, ülke aşkı, kırmızı beyazı yüceltme arzusu, vazgeçmeme, terinin son damlasına kadar savaşmadan geçiyor. Bunun birçok örneğini yine maç içinde gördük. Direk olarak aklıma gelen Hakan Balta’nın taca çıkmakta olan bir topu güç bela içeride tutup arkadaşına kazandırması, keza Tuncay’ın ve Arda’nın omuz omuza girdikleri ikili mücadelelerde yıkılmadan ayakta kalıp topu takımımızda tutması, Nihat’ın pozisyon bitti demeden, kalecinin elinden kaçırdığı topu takip etmesi vs. vs. vs. sonu gelmez…
Ve yıllardır son dakikalarda yediğimiz goller sonunda maçları kaybedip berabere kalırken bu turnuvada bir kez daha geriden gelerek maçı üstün tamamladık. Uzun zamandır yabancı basının bizi olumlu anlamda konuştuğunu hatırlamıyorum. Hem gazeteler olsun, hem televizyon yayınları olsun herkes büyük bir övgüyle bahsediyor Türkiye’den. Ve en güzel tebrikleri de yabancı arkadaşlarımdan alıyorum. Öyle ki 1 sene boyunca ne futbol oynadığını ne izlediğini gördüğüm Meksikalı bir arkadaşım bile, “Nasıl maçtı o?” şeklinde takılıyordu bugün. Yine Almanya’dan, Amerika’dan, İspanya’dan arkadaşlarımdan da benzer yorumlar aldım. Hepsi tebrik ediyor, son oyuna hayran olduklarını söylüyorlardı. Bundan daha güzel ne olabilir ki?
Bu başarıda emeği olan herkese teşekkür ediyorum tekrardan. Gerçekten çoşku dolu anlar yaşattılar bizlere. Sağ olun, var olun! Ve Atatürk’ün dediği gibi gerçekten de “Ne mutlu Türküm diyene!”.
Bu yazı toplamda 6749, bugün ise 4 kez görüntülenmiş.
Leave a Reply