buyruk | net

to Infinity and Beyond!

Bisikletle Sirkeci Yollarında

| Filed under Bilgisayar Seyahat Spor

Yağmurların kesilmesinin ve finallerin sona ermesinin akabinde, bisikletle geçirdiğimiz saatlerde bir artışa gittik. Klasikleşen rotamız aslında Fenerbahçe – Bostancı sahilini kapsıyor. Her bisiklet için dışarı çıktığımızda yaklaşık 17 – 18 km’lik bu rotamızı takip ediyor, böylece çok da düşünmemize gerek olmadan hemencecik yola koyulabiliyor ve pedalları döndürmeye başlıyorduk. Birkaç sefer yine bu şekilde bisiklete bindikten sonra, gerek forumlardan, gerek çevremizden gördüklerimiz sonucunda gerekse de kendi tecrübe ve gözlemlerimizden çıkardıklarımızla, donanımsal olarak iyileştirmelere gitmemiz gerektiğini anlamamız fazla uzun sürmedi.

Şahsen bisikleti değiştirmek gibi bir köklü değişikliğe imza atamadım. Ama bu konuda bir karar verene kadar, çanta, suluk, ya da farlar gibi başta küçük görünse de belli bir süre bisiklet üstünde kalınca illa ki ihtiyaç duyulacak ekipmanları edinmeye başladık. Kardeşimin araştırmaları bizi bir sonraki durağın Sirkeci olması konusunda ikna etti. Ve oradaki bisikletçileri ziyaret etmek için bir Cumartesi sabahı planı yapıp vakitlice kalkıp kahvaltımızı ettikten sonra yola koyulduk. (Bisiklet 15 yıllık olunca, her açıdan geride kalıyormuş, güç sarfiyatı durduk yere artıyor, insanı gereksiz yoruyor.)

Plan basitti, önce Fenerbahçe civarındaki birkaç bisiketçiyi ziyaret edecek, sonra da Kadıköy – Eminönü vapurunu yakalayıp kendimizi karşıya atacaktık. Tabii ki bu durumda böylesine küçük ekipmanlar için kendinizi üzmeyip minibüs, otobüs + vapur kullanarak, bisikleti tamamen evde bırarak da gidebilirdiniz gibi bir düşünce de geliyor insanın aklına. Tabii bir yere kadar olabilirdi. Ama biz hem bu şekilde bir ufak macera yaşamak, hem bisikletle dolaşmış olmak hem de ekipmanların bisiklete tam olarak uyduğunu görmek için birebir deneyebilmek amacındaydık.

Bu şekilde de yaptık. Hemen Fenerbahçe Stadı’nın yakınlarındaki bir iki bisikletçiyi ziyaret ettikten sonra, Kadıköy İskele’nin yolunu tuttuk. Ve birkaç dakika sonra kalkacak olan Eminönü vapurunu yakaladık. Gidişte eski vapurlardan birine denk geldiğimiz için bisikleti koyacak doğru düzgün bir yer bulamadık ve biz de bisikletin başında durduğumuz için pek dinlenme şansını yakalayamadık. Neyse ki bir 15 dakika sonra vapur Eminönü’ne gelmişti bile. Harem – Sirkeci arabablı feribotun o tarafa gidip trafik ışıklarından karşıya geçtik. Bisikletçiler Sirkeci Garı’nın karşısında, Sirkeci tramvay durağının arkadasındaydı. Gardan sonrasında yol kalabalık ve karışık olduğu için bisiketleri elimize alıp devam ettik. Zaten bisikletçiler birbirine komşu durumda, bu nedenle fazla vakit harcamadan hemen birkaç tanesini ziyaret edip fiyat sorduk, aklımıza yatanları aldık, yatmayanları da bir başka bahara bıraktık.

Geldiğimiz yolu takip edip bu sefer Kadıköy vapuruna bindik. Bu sefer daha şanslıydık. Yeni gemilerden biri geldi. İçerisi oldukça geniş olduğu için, rahatça bisikletimize yer bulup biz de hemen yanında koltuklardaki yerimizi aldık. Dinlenerek gittik güzel oldu. Dönüşte yine sahil yoluna çıkmak istiyorduk, iskeleden sağa dönüp trafiği takip edip yokuş yukarı Moda’ya çıkmaya çalıştık. Bu kesimde hem yoğun trafikle hem de yokuşlarla karşılaştığımız için çok kolay olmadı ama Moda İlkokulu’nun oraya kadar geldikten sonrası daha rahattı. Özellikle sahil yoluna çıktıktan sonra her şey daha bir güzel oldu. Ve bu şekilde Bisikletle Sirkeci Macerası’nın sonuna gelmiş olduk.

İstanbul’daki trafikten zaten genel olarak nefret ediyorum, gerek yaya, gerek otobüste, arabada, takside ya da bisikletle olsam fark etmiyor. Ama tabii bisiketle iş daha bir zor. Her bir korna her bir manevra karşısında daha dikkatli olmak gerekiyor. Bu açılardan Eminönü ve Kadıköy’de iskelelerin çevrelerinde sıkıntı katsayısının arttığına şahit olduk, onun dışında trafikten kurtulabildiğimiz anlarda keyifli bir sürüş yaşadığımızı söyleyebilirim.

Merak edenler için şehirhatları tarifelerinde bisiketler için ekstra bir ücret alınmıyor, sadece kendiniz için ücretinizi ödüyorsunuz, sonra da vapurda kendinize uygun bir yer bulmaya bakıyorsunuz. 🙂

Bu kadar vapurlardan bahsetmişken, bu İstanbul’da deniz ulaşımı niye bu kadar sınırlı çok merak ediyorum ve neredeyse her gün bunu soruyorum. Bir cevap alabiliyor muyum? Hayır. Ama bunca araç ve köprü trafiğinden şikayet edilirken, kalkış saati belli olan, varış saati belli olan, insanların geç kalmasını şansa bırakmayacak bir ulaşım varken, hem de manzara da güzelken, seyir esnasında fotoğraf çekebiliyor, çay yudumlayabiliyorken, bu zevkten insan nasıl vazgeçer ya da bunu nasıl ileriye taşımak istemez çoook merak ediyorum.

Bu yazı toplamda 4378, bugün ise 1 kez görüntülenmiş.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *