Evet, köyde yaşıyorduk yaşamasına ama bunun bazı iyi yanları da vardı tabii. Pek görmeye pek alışkın olmadığım temiz bir hava ve gözün alabildiğince uzanan yeşil. Bunları daha iyi bir şekilde tatbik edebilmek için bölgenin en yüksek dağı olan Brend’e doğru trekkinge başlamıştık bir Cumartesi sabahı. Bölgenin de genede yağmurlu olması, güzergahın da toprak/çamur olma ihtimalinden bot giymeye karar vermiştim. Neredeyse onları giydiğim ilk sefer olacağından biraz da çekinceliydim ama yine de tercihimi onlardan yana kullandım. Sonrasında pişman oldum ama elden ne gelir… Havanın yağmurlu olmamasını da fırsat bilerek yeşilin tadını çıkarmaya başladık. Uzun düzlükler boyunca etraf sadece yeşil ve yeşildi. Bunun farkında olan sadece bizler değildik galiba, ineklerimiz de çimlerin çıkarıyorlardı. Az da olsa çamura batarak yolumuzu tamamlamış, yolun sonundaki dinlenme alanında dinleniyor, hafiften atıştırıyorduk. Bazı arkadaşlar da hemen yanıbaşımızdaki kuleye çıkmış etrafı kolaçan ediyorlardı. Biraz atıştırdıktan sonra ben de soluğu onların yanında aldım. Kule fazla yüksek değildi ama manzara fena sayılmazdı. Hatta Alman arkadaşlar Fransa Dağları’nın buradan görünebildiğini söyledi. Gerçekten Fransa sınırına oldukça yakındık ve bu olasıydı. Birkaç fotoğraf çekildikten sonra tekrar yola koyulduk. Geldiğimiz güzergahtan gidecektik yine. Ve bu sefer yokuş aşağı olduğu için daha rahattık. Tahmin ettiğimiz gibi de oldu, gelişimizden daha kısa bir sürede geri, yurtlarımıza döndük. Ciğerlerimiz O2 dolu bir halde hafta sonunun tadını çıkarmaya devam ettik…
Tüm Fotoğraflar için Böyle Lütfen
30 Eylül 2006
Bu yazı toplamda 2785, bugün ise 3 kez görüntülenmiş.
Leave a Reply