buyruk | net

to Infinity and Beyond!

İtalya Macerası Başlasın

| Filed under Avrupa Erasmus Seyahat Yurt Dışı

İtalya, İtalya. Nedenini tam olarak bilmesem de uzunca bir süredir sempati duyduğum bir ülke. Şimdi durup düşündüğüm de, futbolla yatıp kalkmalarından, belki de İtalyan futbol mentalitesini takdir eden azınlık kesimden olmamdan, bir Akdeniz ülkesi olup havanın her daim daha güzel daha ılık olmasından, belki de bunun bir sonucu olarak diğer Avrupa ülkelerine göre daha sıcak daha ateşli olmalarından, -tabii bu da onları daha çok bizler gibi yapıyor- belki de televizyon da sinemada gördüğüm(üz) kadarıyla İtalyan „hatunların“ çekiciliğinden mi kaynaklanıyor bu sempatim hâlâ daha kesin bir şey söyleyemiyorum. Sanırım hepsinden birazcık bir şeyler var.

(more…)

Bu yazı toplamda 33969, bugün ise 18 kez görüntülenmiş.

by buyruk | tags : | 18

Konstanz Oktoberfest

| Filed under Erasmus Yurt Dışı

Vardığımız gün olan cumanın hemen ertesi gününde yani Cumartesi Münih’e Oktoberfest için gidecek olan kafiyeye katılmak için oldukça heyecanlanmış, sabah 07 gibi kalmamız gerekse de yol yorgunu olsak da bir gün boyunca uyumamış olsak da içimizdeki adrenaline güvenip saatlerimizi kurmuştuk. Tabii ikimizin birden atladığı bir nokta vardı. Uçaktayken saatlerimiz geri almayı ihmal etmemiş ama tabii ki cep telefonları kapalı olduğu için onları unutmuş ve indikten sonraki telaş sebebiyle de durumdan tamamiyle bihaber hale gelmiştik. Hal böyle olunca da ikimiz de kalkmamız gerekenden bir saat önce kalkmış, bizim yurttaki kafileyi kolaçan etmiş, ortada kimseyi göremeyince, gece içip içip şimdi de iyice sızdı herhalde bunlar diye düşünüp tekrar yatağın yolunu tutmuştuk. Tabii geç de olsa, bu komik durumun farkına varıp halimize gülüp sonra da üzülüp Oktoberfest’in içimizde uktemsi bir hal almasına da engel olamamıştık. Ama şans mı kader mi diyelim bilemiyorum, sadece bir hafta sonra Oktoberfest’in bu sefer Konstanz ayağına gitmeyi kafasına koymuştu bizim maceracı ekip. Bu sefer saatlerimizi de doğru ayarladığımızı bilerek kendimize daha bir güven duymaya başlamıştık biz de :p Cumartesi sabahı da herkes ile aynı saatte kalkmayı başarıp hep birlikte Bodensee’nin hemen kıyısında, İşviçre ile Almanya’nın kucaklaştığı Konstanz’a doğru yola çıkmıştık. Sevgili köyümüz Furtwangen’a Almanya gibi bir ülkede tren bile gelmediği için ilk önce otobüsle yakındaki tren istanyonlarının birine oradan da Konstanz treni vasıtasıyla cumartesimizi geçireceğimiz yere gelmiştik. İner inmez, burasının da Furtwangen’dan büyük olduğu anlıyor, biraz medeniyetle karşılaşmanın tadını çıkarma yarışına giriyorduk. İlk gördüğümüz mercedes ve bmw taksilerdi. İstanbul da falan arada lüks olmaya yakın taksiler görmüşlüğüm vardı ama bu kadarını da görmemiştim, pek hayal de etmezdim açıkçası. Zaten şoför amcamız da cama iliştirdiği notta, “Normal Taksi Ücreti” diye yazarak, şaşkınlıklara bir dur demek niyetindeydi sanırım. Daha sonra erkenden bir festival alanını görelim diyip hareketlendik yine. Festival alanı direl İsviçre sınırındaydı. Arada doğal olarak fiziksel herhangi bir sınır bulunmuyordu. İsteyen gayet gönül rahatlığıyla geçebiliyor. Tekrar festivale dönersek, akşam başlayacak olan bira selinden önce çeşitli gösteriler düzenlemişlerdi. Festival Programı’nda da görebileceğimiz gibi, midilli gösterileriyle başladık biz de festival maceramıza, daha sonra midillilerin abileri geldi, onlar da birtakım gösterilerde bulundular. Biz de tabii bu kadar kişneme sefası yeter, akşama biralarla görüşürüz diyerekten festival alanından geçici olarak ayrıldık. Tabii ilk iş olarak karınlarımızı doyurma kararı aldık. 20 kişilik bir grup olunca herkesin zevkine uygun bir şey bulmak gerçekten zorluyor insanı. Böyle durumlarda da daha fazla kasmayıp bir fast food dükkanına atıyoruz kapağı. Normalde benim de gitmek istemeyeceğim türden bir yer oluyor ama napalım. Bu gezi boyunca ilginç noktalardan biri de, koca 20 kişilik toplulukta İspanyolca bilmeyen sadece 3 kişinin olmasıydı. Zaten 2 kişi Erol ile bendim. Geriye de Fransız bir eleman vardı. Bu grupta İngilizce, Almanca bilen bu sayıda insan yoktu. Ve biz Almanya’daydık, gerçekten enteresan. Sonrasında bir elektronik market aramaya koyulduk. Almanya’da bayağı yaygın olan Media Markt şubelerinden birinin yakınlarda olduğunu öğrenip aramaya koyulduk. Kime sorsak, her nasılsa, aşağı yukarı aynı yönü aynı yeri tarif etti. Biz de usanmadan 2 saat boyunca aradık da aradık. Sonunda karşılaştığımız ne diye sorarsanız, Foto, tekrar festival alanına geri tabii buradan da. Bu noktada yine vatandaşlarıma değinmeden edemeyeceğim doğrusu. Bu Media Markt macerasında, adres sorduklarımız insanlardan bir grubu da Türk çıktı. İşin garip tarafı, benim yerime yanımdaki esmer Brezilyalı arkadaşı Türk sanarak, “Türk müsün?” diye şanslarını denemeleri oldu. Ben de evet diyince, ufak bir afallama oldu ama alıştım bunlara. Hiç Türk gibi görünmüyormuşum. E ben de ne diyorum cevap olarak: “Nasıl göründüğün değil, nasıl hissettiğin.” (: Sonuç olarak bir şey bulamadan geri dönmüş olduk ve sabah kadar treni bekleyeceğimiz için bu kadar erkenden yorulmak hiç de işimize gelmemişti ama yapabileceğimiz fazla bir şey de yoktu açıkçası. Sonrasında şehir merkezine geri döndük. LAGO alış veriş merkezinin önünde tekrar grubu toplamaya çalıştık. Aynı zamanda da insanları gözlemlerken, Avrupalılar’ın genel olarak bisiklete olan yakınlığını burada da onaylama fırsatını buldum. Hatta sanırım bisiklet ile o kadar fazla zaman geçiriyorlar ki, işlerini kolaylaştıracak bazı icatlara da imza atmışlar. (: Buradan lütfen. Bu gördüğünüz şeyde çocuklarını, daha doğrusunu bebeklerini taşıyorlar. Birkaç kere bu kadarcık şeyin içine 2 bebek bile koyduklarına tanık oldum. Benim için fazlasıyla beklenmedik ve de aynı zamanda tehlikelere gebe bir durumdu. Ama nedense herkes benim gibi düşünmedi, bazılarınınsa oldukça hoşuna gitti bu eklenti. (: Grubu topladıktan sonra, hava daha kararmamış olmasına rağmen yine festival alanını kontrol etmek istedik. Oyunun asıl yerinin oynanacağı çadır beklediğimden daha büyüktü. Erken bir saatte gittiğimiz için çoğu da boştu. Yine de oturup hem bir dinlenelim hem de bir bira içilim diyerekten çöktük masalardan birine. İlerleyen dakikalarda yanımıza Alman bir amca çöküverdi. Söyledikleri de pek seçilmiyordu en azından ben pek bir şey anlamamıştım ama yanımızda İsviçreli bir iki eleman olduğu için bize yardımcı oldular. Adam dediğine göre bölgedeki üniversitelerden birinde matematik hocalığı yapıyormuş. Bunun da etkisinde kalarak, bizlere bir iki tane bulmacamsı sorup bilene 20€ vereceğini söyledi. Şans eseri de gruptaki elemanlardan biri soruyu daha önceden biliyormuş, böylelikle 20 €’yu kapmış olduk. (: Daha sonra 5€’luk bir soru daha geldi, onu da bilince, artık para vermekten vazgeçti. Hatta daha sonrasında çeşitli yollarla bir kısmını geri almaya çalıştı ki bunların hemen sonrasında ayrılmıştık çadırdan.

Bir iki kafeye uğradıktan sonra havanın kararmasıyla birlikte tekrar rotamızı çadıra yönelttik. Bu sefer geçenkinin aksine içeri insan doluydu, gerçekten de iğne atsan yere düşmeyecek şekilde nitelenebilirdi. Türkiye’nin aksine buradaki böyle bir eğlenceye katılan insanların yaş standart sapmaları çok genişti, genci, yaşlısı doluşmuştu içeriye. Tabii ki Almanca şarkılar çalan grubun eşliğinde biz de Almanlar’l bir olup eğlendik, gecemizi güzel bir şekilde geçirdik. 24’ten sonra, özellikle de grubun çalmayı bırakmasıyla çadır hızlı bir şekilde boşaldı. Ama bizim için sorun şimdi başlıyordu. 5 dakika öncesine kadar ne güzel eğlenirken, şimdi biraz üşüyüp fazlasıyla da beklememiz gerekecekti. Çünkü sabah 5’e kadar tren yoktu. Hazır gazı almışken, geceye bir diskoda devam etmek istedik. Elemanlardan birinin “Ben bir tane biliyorum, oraya gidebiliriz.” demesiyle, rotamız belirlenmiş oldu. 20 dakika sonra “Nerede yav bu yer?”, sesleri hafiften kendini belli etmeye başlamıştı. Bir 20 dakika sonra bu mırıltılar biraz daha yüksek sesle çıkmaya başlıyordu ki, hedefe varmıştık. Giriş ücretinin 5€ olduğunu öğrendik. Bu beklendik bir şeydi. Ama geriye sadece 1, 1.5 saatimiz kalmıştı ki, bu süre için hem de yorgun iken böyle bir miktarı vermek istemedik ve taksiyle istasyona geri döndük. Bu sefer de istasyon kapalıydı, dışarıda, istasyonun önünde uyuklamaya çalıştık ve trenin geldiğini görünce kompartmanlardaki yerimizi alıp biraz daha konforlu bir yerde eylemsizliğimizi devam ettirdik. Bazı arkadaşlar sağ olsun, fazla uyumayıp aktarmaları da takip edince bir sorunla karşılaşmadan 09.30 gibi köyümüze geri dönmüş olduk. Yurtlara varınca da, bu sefer biraz daha komforlu bir yerde imkanımız vardı, bunu da değerlendirmekten geri kalmadık tabii…

23 Eylül 2006

Tüm Fotoğraflara Ulaşabileceğiniz Adres

Bu yazı toplamda 3648, bugün ise 0 kez görüntülenmiş.

by buyruk | tags : | 1

Almanya Vizesi İsteyeeeen!

| Filed under Erasmus Yurt Dışı

Bu süreçte en çok korktuğum en çok çekindiğim şey vizeydi. Çünkü her ne kadar dikkatli olursanız olun, vize haricinde her şeyinizi hazırlamış, bütün planlarını ona göre yapmış olsanız bile, herhangi bir bahaneyle sizi reddedebilirler, geri çevirebilirler. Bütün yaz boyunca bunun belirsizliğiyle cebelleşip durdum. Vize haricindeki her şey hazır olmasına rağmen, kendimi Almanya yolcusu olarak görmedim, o şekilde heveslendirmedim. Olabilecek herhangi bir olumsuz sonuçta hayalkırıklığına uğramak istemiyordum çünkü. Hatta okulun ne zaman açılacak diyenlere hep Marmara’nın tarihini söylüyordum. Neredeyse olumsuz bir sonuca daha hazır gibiydim. Günler böyle geçerken, stajın sonlarına doğru gelinirken aynı zamanda, artık geriye fazla süremiz kalmadığı için hadi bakalım başvuralım şu vizeye, bakalım nolcak şeklinde randevumuzu aldık. Önümüzde daha bir hafta vardı. Bu süre elimizdeki gözden geçirmek, eksiklerimizi gidermek için gayet yeterli bir süreydi. Alman Konsolosluğu sayfasını temel kaynağımız olarak benimsiyerek kontrollerimize başladık. Belgelerimizi maddeleyecek olursak: (Tabii ki bu maddeler Yüksek Öğrenim için geçerli)

Aşağıda belirtilen belgelerin asıllarının ve ikişer fotokopilerinin ibrazı gerekmektedir:

  • Eksiksiz ve okunaklı bir şekilde kendi el yazınızla doldurulmuş başvuru formu (başvuru formları vize bölümünün girişinden veya internet sayfamızdan ücretsiz temin edilebilir) Formları doldururken kullanacağımız dil çok önemli değil sanırım. Şahsen Almanca doldurmuştuk ama Türkçe veya İngilizce olmasında da bir sakınca çıkacağını sanmıyorum. Ama yine de Almanlar’ın Almanca’ya duydukları hassasiyeti dikkate alarak Almanca doldurmak en iyisi olabilir.
  • 3 adet biometrik vesikalık resim (en fazla 6 az önce çekilmiş olmalı): En çok dikkat ettikleri hususlardan biri. Hatta şöyle, konsolosluğa girmeden önce üstünüzü arayan güvenlik görevlisi, başvuru için getirdiğiniz fotoğrafları da soruyor. Çünkü bu maddeyi bilmeyip normal vesikalık fotoğraflarla gelen o kadar çok insan var ki, daha içeriye girmeden kendisini uyarıyor. Böylece hem diğer insanların vakti harcanmamış oluyor hem de kişinin randevusuna daha süre varsa, o süre zarfında gidip uygun fotoğrafı çektirme şansı oluyor.
  • En az 12 ay geçerli olan T.C. pasaportu
  • Finansal durumu gösteren belge

Bu madde için yapılabilitesi en kolay olan 2. şıkkı seçiyoruz. Erasmus bursumuzu kullanarak aylık belirledikleri 585€ nun 400’ünü bu şekilde karşılamış oluyoruz. Geriye kalan aylık 185€’luk miktar için ebeveynlerimizden birine bir taahhütname imzalatıp, noterde tasdikletip, istedikleri üzere Almanca tercümesini yaptırıp daha sonra tabii ki onu da notere tasdikletiyoruz. Böylece bu maddenin de üstünden gelmiş oluyoruz.

  • Almanya’dan haftada en az 18 ders saati olan bir dil kursu kayıt belgesi veya Almanya’da öğrenim yapabilecek derecede dil bilgisi. Ben daha önceden kurstan almış olduğum belgeyi götürdüm. Aynı zamanda Almanya’da oryantasyon programında göreceğimiz Almanca dersler de kabul belgesinde belirtiliyordu, o açıdan çifte destekleme oldu. Ama hiç Almanca bilmeyip Almanca vizesi alan arkadaşlarım da var. O nedenle bu maddenin çok gerçekçi olduğunu sanmıyorum.
  • Yüksek öğrenim hakkını gösteren aşağıdaki belgelerden birisi talep edilmektedir: Bu maddede, Bir Alman üniversitesine başvuru teyidi (Bewerberbestätigung) veya kabul belgesi (Zulassungsbescheid), yada lüzum görüldüğü takdirde “Assist e.V.” tarafından bildiri, bunun yanında da ÖSS sonuç belgesi veya zaten hali hazırda bir Türk Üniversitesi’nde okumaktaysak da öğrenci belgemizi, tabii ki Almanca tercümesiyle birlikte hazırlayıp yanımıza alıyoruz.

Bunlarla birlikte tabii ki, finansal durumunuzu kanıtlayacak, maaş bordroları, tapu, ruhsat gibi belgeler, şansınızı arttıracaktır. Finansal durumunuzun iyi olduğuna onları ne kadar çok inandırabilirseniz, gerçekten de şansınız artıyor. Hatta bu sadece Almanya için değil, genel olarak bütün ülkeler için geçerli. Ülkeler sizin oraya gidip para kazanmanızı değil, aksine para harcamanızı, döviz bırakmanızı istiyor sonuç olarak. Tabii bu da finansal duruma bakıyor.

Bu temel belgeler içinde yer almasa da yaptıracağınız bir sağlık sigortası, boşa gitmeyecektir. En azından seyahatinizde başınıza gelebilecek bir şey için de böylece sigortalanmış olursunuz. Mesela benim başvurumda sigorta belgelerini görevli memur aldı ve herhangi bir şey söylemedi ama bir arkadaşa, sağlık sigortasına gerek yoktu. Boşuna yaptırmışsın falan demiş. Yine de dediğim gibi bir sigortanın olmasında fayda var.

Herkese iyi vizeleeer!!!

Bu yazı toplamda 66658, bugün ise 120 kez görüntülenmiş.

by buyruk | tags : | 83

Karşı Okula Başvuru ve Gerekli Evrakların Temini

| Filed under Erasmus

Hibelerin açıklanmasıyla birlikte biraz rahatlamıştık. En azından işin bizim tarafımızdaki kısmı bitmiş gibiydi. Şimdi ise karşı okula başvurularımızı göndermemiz gerekiyordu. Gönderilecekler arasında, başvuru formu, CV, niyet mektubu ve transkript yer alıyordu. CV’lerimizi tekrar gözden geçirmemiz ve niyet mektubu üzerinde önemli ölçüde çalışmamız gerekiyordu, zira bu ana kadar hiçbirimizin bu anlamda bir niyet mektubu yazması gerekmemişti. İlk önce CV’ler gözden geçirildi, sonra Erol’un CV’inin üzerinden gitmeye karar verdik. Hepsi bir örnek olacaktı ama olsundu, napalımdı. Dersler, ödevler bir yandan devam ederken, niyet mektubu örneği arama çalışmaları sürerken çok fazla tercih lüksümüz yoktu açıkçası. Belgeler tamamlanmıştı ama hâlâ niyet mektubu pek hazır sayılmazdı. Birkaç kez daha gözden geçirdikten ve de örneklerden bir iki kez daha esinlendikten sonra, onlar da artık tamamdı. 3’ümüzün de belgelerini bir araya koyup APS ile gönderdik ve heyecanlı bekleyiş böylece başlamış oldu. Birkaç hafta sonra, finallerden önceki tatili değerlendirerek Balıkesir yolunu tuttuğumda, Gökhan’dan kabul belgelerinin geldiği haberini aldım. Merak ve sevinç içerisinde geri dönüşü iple çekmeye başladım. Sonunda tekrar İstanbul’a vardığımda ilk işim tabii ki postayı açmak oldu. İçerisinde kabul belgeleri, Almanya’da oturma izni almayı kolaylaştıracak Türkiye’de doldurulması gereken bazı belgeler, Furtwangen ile ilgili bir kitapçık ve birkaç önemsiz belge daha vardı. Bundan sonra yapmamız gereken, Erasmus ofisinden istenen belgeleri tamamlamak, aynı zamanda da pasaport ve vize işlemlerine makul bir vakitte başlayıp sonradan öğrenim dönemine geç kalmamak. Bu sayfada yazan 13 maddelik bitmek bilmeyen belgeler zincirinin tamamlamaya çalışırken aynı zamanda yaz stajım da başlamıştı. Hafta içi her gün staja giderken, bazı gereken zamanlarda da izin alıp bu belgeleri tamamlamaya çalışıyordum. Pasaport içinse biraz uğraşmam gerekti. İş yerime yakın olduğu ve Emniyet’in mesai saatleri içerisinde hep Mecidiyeköy’de olduğum için, Mecidiyeköy Emniyet’e başvurmak istedim. İlk gittiğimde çok nazik memur geç kaldığımı 14.30’dan önce gelmem gerektiğini söyledi. Ben de 14.30’dan önce ne zaman? 13 – 14.30 arası olur mu diye sorunca, 14.30’dan önce herhangi bir zaman dedi tekrar. Ben de doğal olarak öğle arası yok mu diyince de, “Ne o, biz insan değil miyiz?” gibi beklediğim bir cevap verdi. Evet, günde 5 saat çalıştıkları için, yemek yiyip dinlenmek onlar için çok önemli, yoksa performanstan düşebilirler. Mazallah! Neyse efendim, sonra yine öğleden sonra bir izin alıp bu sefer canım Kadıköy’ümde şansımı denedim. Bir sorun çıkmadı. Daha önce okuldan aldığım harçsız öğrenci belgesi sayesinde, harç da ödemeden yeni pasaport için başvurumu yapmış oldum. Bir iki gün içinde hazır olacağını söylediler. Hakikaten de gittiğimde pasaportum beni bekliyordu. Şimdi ona bir de bir vize lazımdı. Ne de güzel yakışırdı değil mi? Evet, evet dediğinizi duyar gibi oldum. :p Maceranın Alman Konsolosluğu kısmı için diğer bir yazıda görüşmek üzere…

Bu yazı toplamda 6005, bugün ise 15 kez görüntülenmiş.

by buyruk | tags : | 7

Nasıl Erasmus Öğrencisi Olabilirim?

| Filed under Erasmus

Seçilme sürecini hatırladığım kadarıyla aktarmaya çalışacağım. Bilgileri resmi ağızdan öğrenmek için ise Ulusal Ajans’ı ziyaret edebilirsiniz. Aslında aday olabilme şartları son derece az, isteyen neredeyse herkesin sağladığı koşullardan oluşuyor.

1. Lisans öğrencileri için 2/4 (70/100)

2. Yüksek Lisans ve doktora öğrencileri için 2,5 (75/100) akademik not ortalaması

3. Her bir ikili anlaşma için başvuran öğrencilerin %45 akademik not ortalaması, %45 yabancı dil düzeyi ve %10 mülakat sonuçlarının etkilediği ağırlıklı ortalamaya göre en yüksek puanı alan öğrencinin seçimi

Marmara Üniversitesi Socrates – Erasmus Birimi

Öğrencinin dikkat etmesi gereken hususlar bunlar. Burada da en önemlisi tabii ki, 3. madde. Sonucu belirleyecek 100 puanı oluşturan etmenler. %45’lik akademik not ortalaması direk olarak o ana kadar tamamlamış olduğunuz dönemlerin not ortalaması alınarak kullanılıyor. İkinci %45’lik madde ise yabancı dil düzeyi. Bunun belirlenmesi Ulusal Ajans tarafından Yüksek Öğrenim kurumuna bırakılmış durumda. Yani bu noktadan sonra dikkatli olmak gerekebiliyor. Yine bizim okulda olanları anlatarak devam edeyim. Bizleri gitmek istediğimiz okulun eğitim diline göre yabancı dil sınavına girmemiz istendi. Ben de Almanca’dan girdim tabii ki. Daha sonra sonuçlar açıklandı, Eda ile birlikte beklememize rağmen %60’lık barajımızı geçtiğimizi gördük. Şaşkınlıkla birlikte sevinç duymamıza neden oldu tabii ki bu sonuç. İşin daha da garibi, bizle birlikte Almanca sınavına giren bazı öğrenciler barajın altında kalmalarına rağmen, daha sonra açıklanan 100 üzerinden tam puan listesinde, dil puanlarının 60, 70’lerde olduğunu gördük ve açıkçası tırsmıştık. Sonra onların, öğrenim dili Almanca olmayan bir okulda okuyabilmeleri için puanlarının değiştirildiğini öğrendik. “Peki.” dedik. Daha sonra sıra geldi 10 puanlık mülakata. Bu puan, tamamen bölüm hocalarınızdan geliyor. Mülakata bizim bölümdekiler ilk ben gitmiştim. Odaya girince bir de ne göreyim, bütün bölüm hocaları bir masanın etrafında oturmuş, gelecek öğrencileri bekliyorlar. Bu da yine biraz tırstırıcı bir ortamdı, özellikle kapıdan içeriye ilk giriş anında. Bu noktada hocaların biraz iyi niyetine kalmış durumdayız. Bazı bölümlerin hocaları biri gidecekse bizim öğrencimiz gitsin diyerekten herkese 10 üzerinden 10 tam puan verirken. Bazı bölümlerde de işe alınma mülakatı gibi, mülakatlar sonucunda, ileride oldukça değerli olabilecek, önemli puanlar kaybettiler.

Bütün bu puanlamalardan sonra, başvuran bütün öğrencilerin 100 üzerinden puanları çıkarılmış oldu. Kimin gidip kimin kalacağı da öğrencilerin hangi okullara başvurmasına bağlı olarak birkaç gün içinde belli oldu. Bundan sonra da hibe sürecini beklemeye başladık. Görevliler, herkese muhtemelen bir dönemlik hibe düşeceğini, daha fazlasına pek imkan olmadığını daha önceden söylemişlerdi. Bir kişiye iki dönemlik hibe düşecek olsa bile, bunun bir dönemini yeni bir öğrenciye verip toplam öğrenci sayısını arttırmaya çalışacaklarını bildirmişlerdi. Birkaç hafta sonra da dedikleri gibi oldu ve herkesin bir dönemlik hibe almaya hak kazandığını açıkladılar. Bu noktada, öğrenciler, gidecekleri okullara başvuru formlarını hazırlayıp göndermeye başlamışlardı. Bunu da yeni bir yazının konusu olarak önümüzdeki günlere bırakalım…

Bu yazı toplamda 6373, bugün ise 0 kez görüntülenmiş.

by buyruk | tags : | 1